03 Kasım 2006

Gauguin, Paul



Gauguin Paul, Fransız ressam (Paris 1848 – Atuona, Marquises adaları, 1903). Gauguin’in sanatı izlenimcilikten simgeciliğe kadar uzanan bir yörünge izler; onun renkleri ve biçimleri düzenleyişindeki çekicilik ve ustalık nabiler, fovlar ve anlatımcılar üzerinde de etkili oldu. Anneannesi Flora Tristan, sait-simonculuğun önderlerindendi ve Perulu bir soylunun gayri meşru kızıydı. National’de gazeteci olan babasıyla, 1849’da, sözde bir mirası almak üzere ailesi ile birlikte Lima’ya yaptığı yolculuk sırasında öldü. 1855’te iki çocuğuyla birlikte Fransa’ya dönen Gauguin’nin annesi, 1867’de öldü. Paul Gauguin o zamanlar Chili gemisinde asteğmendi. 1871’de, özel öğretmeni Gustave Arosa’nın öğütleri üzerine Parisli bir borsacının yanına girmek için deniz kuvvetlerinde ayrıldı. Arosa’nın resim koleksiyonu da resme olan ilgisini uyandırmıştı. 1873’te Danimarkalı Mette-Sophie Gad ile evlendi ve ondan beş çocuğu oldu. İş arkadaşı Emile Schuffenecker’in yüreklendirmeleriyle Pazar günleri resim yapıyor ve Colarossi Akademisi’ne devam ediyordu. Daha çok yeşil, gri ve toprak sarısıyla oluşturduğu donuk renk uyumları, Gauguin’in ilk yapıtlarının belirgin özellikleridir. Arosalar’ın dostu olan Pissarro, sanatçının tanınmasını sağladı ve 1879’dan 1886’ya değin, izlenimcilerin sergilerine katılmasına yardımcı oldu; ayrıca onu Pontoise’da Guillaumin ve Cézanne ile birlikte çalışmaya çağırdı. Ama Cézanne’nin resimleri Gauguin’i izlenimcilikten kopmaya yöneltti. Onu bu yolda ilk yüreklendiren kişi, Çıplak Etüdü adlı yapıtını (1880, Ny Carlsberg Gylptotek, Kopenhag) coşkuyla karşılayan Huysmans olmuştur.

1883 yılının sonlarında, iktisadi bunalım yüzünden, Gauguin de pek çok kişi gibi Borsa’dan ayrıldı. Önceleri, Pissaro ile Monet’nin zengin resim amatörleriyle ilişki kurdukları Rouen’da resim yaparak yaşamaya çalıştı, daha sonraysa bunalımının sonunu, Danimarka’da muşamba simsarlığı yaparak beklemeye karar verdi. Deneme başarısızlıkla sonuçlandı ve bunu birde kayınbabası ve annesinin anlayışsızlıkları eklendi. Gauguin 1885 Haziranında Paris’e dönerken, mette çocuklarıyla birlikte Bir daha dönmemek üzere Danimarka’da kaldı. Böylece Gauguin’in yazgısı kesinleşmiş oluyordu: yıllar yılı daha güzel, daha rahat koşullarda yaşamayı düşleyip durduysa da, resim tüm yaşamını doldurdu. Pont-Aven’e ilk yolculuğu sırasında yaptığı resimlerle birlikte 1886’da sergilenen, Rouen ve Danimarka’da yaşadığı dönemlere ilişkin resimler, yoğun ve donuk renk tonlarıyla belirgindir. Peru’da geçirdiği ilk gençliğiyle deniz yolculuklarının, büyülü güzellikleriyle belleğine kazıdıkları egzotizm ve renk, Martinique’te yaptığı, yer yer noktacı özellikler taşıyan tablolarda ortaya çıkar. Martinique’ten ayrılarak Charles Laval ile birlikte Panamá’ya servet yapmaya giden Gauguin, Fransa’ya dönmeden önce tutuklandı. Bu olaylar Pont-Aven’de geçirdiği ikinci dönemin öncesine rastlar. Genç Emile Bernard ile giriştiği sonu gelmez sanatsal ve edebi tartışmalar sonunda, yeni izlenimciliğe karşı bireşimciliği çıkaran (yatay olarak yerleştirilmiş arı renkler, koyu kenar çizgileri) yeni bir estetik doğdu. Vaazdan sonraki hayal (1888, National Gallery of Scotland, Edinburgh) adlı tablo bu anlayışın en belirgin örneğidir. 1889 evrensel sergisi sırasında onunla birlikte Volpini kahvesinde yapıtlarını sergileyen Anquentin, Laval, Schufenecker, Daniel de Monfreid, ayrıca Sèrusier, M. Denis, Moret yada Filiger’in gözünde Gauguin, okulun önderiydi. Gauguin’i “simgeci ressamların önderi” olarak kutsayan genç yazarlar tarafından onuruna verilen şölen sanatçının Tahiti’ye yaptığı ilk yolculuğun (1891-1893) arifesine rastlar. Bu yolculuk ona, taklitçilerinde uzaklaşma ve Bretagne’dayken taslağını çizdiği ilkel ve vahşi sanat çizgisini doğrulama olanağını verecektir. Gauguin, Tahiti’de, düşlediği hazcı evreni buldu, ama aynı zamanda da entrikalardan ve unutulmaktan korktuğı için, Durand-Ruel salonunda sergilenmek üzere yeterince yeni tablo yapar yapmaz Fransa’ya döndü. Bu tabloları (Esrarlı su, 1893, Bührle kol., Zürich; Ay ve Yeryüzü, 1893, Metropolitan Museum, New York) gören Malarné “böylesine parıltılı bir esrar” karşısında büyülendi. Yazarlar (Strindberg, birlikte Noa-Noa’nın el yazmasını kaleme aldıkları Morice) ve müzikçiler (Delius, Molard) Gauguin’nin Vercingétorix sokağı’ndaki atölyesine sık sık uğruyorlardı. Bununla birlikte, Gauguin bir türlü paraya kavuşamadı. Kaybedilen bir dava, Concarneau’da, denizcilerin, kadın arkadaşı cavalı Annah ile alay etmeleri yüzünden çıkan bir çatışmada bacağının kırılması ve Avrupa uygarlığından tiksinmesi, Gauguin’in 1895’te yeniden Tahiti yollarına düşürdü. Polinezya’da, Bretagne’daki yapıtların karışık dinselliği, yerini, büyük mitlere (zevk, koku, ölüm) doygun renkli, hacimleri biçimlere bıraktı. Kaynaklara dönüşün verdiği sevinç, 1896 tarihli tablolarına (Mutlu günler, Güzel sanatlar müzesi, Lyon; Barbar şiirler, Fogg Art Museum, Harvard) huzur dolu bir hava getirmiştir. Daha sonraki tablolardaysa (Nevermore, 1897, İnstitut Courtauld) bir iç sıkıntısı sezilir. Kızı Aline’nin ölüm haberlerini alınca yıkılan ve büyük bir acıya gömülen Gauguin, intihar etmeyi düşündü. Nereden geliyoruz? Neyiz? Nereye gidiyoruz? Gibi sorular bir bakıma estetik düzeyde bir vasiyetname sayılabilir. Hiva-Oa’daki (Marquises adaları) Atuona köyüne yerleşmesini izleyen gene coşkulu bir dönemde (1901), Gauguin baş yapıtını verdi (Barbar öyküler, 1902, Folkwang Museum, Essen; Deniz kıyısında atlılar) Gauguin ayrıca heykeller yaptı. Ancak, hastalık ve peşini bırakmayan bürokrasi yüzünden, dostu Daniel de Monfeid’ın Cerdagne’daki evine sığınmayı düşünüyordu. Bu yeni yolculuğa çıkamadan öldü.

Gönderen: haylaz (24.05.2004)

Hiç yorum yok: